insanlar bir amaçları olmadan hareket edemiyorlar. böyle söyleniyor. oysa yolculuğun en iyi noktası varış anı değil yolculuk esnasında geçen zamandır. amaca ulaştığında amacın anlamsızlığı boy gösterir. başka amaçlar edinirsin. velev ki onları da gerçekleştirdin diyelim. böylece ufkun genişleyecektir. aldanma. genişleyen ufkun ‘dışarının etkisindeki’dir. nesnel düşünce kitle aurasının önüne geçemez. subjektif düşünce tarzının özünde ‘ben’ vardır. buradaki ‘ben’ oportünist tutumda bulunan, nihilist, çıkarcı, bireyci ve ben merkeziyetçi gibi kavramların ötesinde değerlendirilmeli.
kavram ve ideolojilerin bizi etkileyen tek yanları ‘farklı’ olmalarıdır. daha önce duymadığın, görmediğin ve hissetmediğin her şey sana ilk olarak ‘tasvir edilemeyen’, ‘açıklanamayan’ olarak yansıyacaktır. kavramsal ve teorik olarak ele alamadığımız ve açıklanamayan hiçbir şey hakkında ‘kötü’ ya da ‘aptalca’ demeyiz. diyenlere iyice bakın; karşınızda hebenneka’yı göreceksiniz. anlam verilemeyen şey zamanla akla yatkınlaşır. ve insan en çok doğruluğundan şüphe ettiği şeyleri delicesine savunur. yapmamız gereken her şeyi son raddesine kadar kavramak. bir binaya baktığınızda kafanızda şekilcilikten kaynaklanan bir görü oluşur. bu romantik düşünce tarzıdır. ama bu binanın en küçük yapısına kadar incelenmesi ve görselliğinden öte yapının sağlamlığı ve kullanılan malzemelerin hususiyatı göz önüne alınırsa buna ‘mantık’ denir. mantık şekilcilikten sıyrılıp töze inendir. töz karmaşık ve tasviri zordur. azade olmuş müdrike her koşulda doğru olana ulaşacaktır.
ve doğru bir boşluktur. ama bu genel idrakimizden farklı bir boşluk. boşluğu ‘karanlık’ ya da ‘göz alıcı aydınlık’ olarak tahayyül ederiz. aslında boşluk da tasvir edilemeyendir. boşuğa karşı bu idealist yaklaşım bize kaybettirir. boşluğu tasvir edememek de kaybettirir. burada diyalektik devreye girer. zıtların birliği ilkesi. insanlar öleceğini bile bile yaşarlar ve bir gün ölürler. din ‘okşayıcı’ bir teselliden öteye gidemez. her dini kuram yetersiz tafsilatlarla doludur. bu, yine de onların yanlış olduğu anlamına gelmez. zira insanlar olguları havsılasına sığdırabildiği kadarıyla sorgular. metafiziksel şeraitlerde algı kapasitesi objektiflikten çıkar. objektif olandan çıkan şey bilimin de dışına çıkmış olur. bu gibi fenomenler felsefe ile yorumlanmaktan öteye gidemez. ve felsefenin sınırı yoktur. felsefenin objektif doğruları yoktur. düşüncelerin hiçbiri yanlış değildir. çünkü bütün düşünceler aklın bokudur. ve akıl her zaman mantığa yatkın olandır. bir düşüncenin herkese çılgınca ve aptalca gelmesi onun böyle olduğu anlamına gelmez.
aptal düşünceler edinemeyecek kadar akıllıysan, şu an -durup- sana baktığım noktada aptalsındır.
kavram ve ideolojilerin bizi etkileyen tek yanları ‘farklı’ olmalarıdır. daha önce duymadığın, görmediğin ve hissetmediğin her şey sana ilk olarak ‘tasvir edilemeyen’, ‘açıklanamayan’ olarak yansıyacaktır. kavramsal ve teorik olarak ele alamadığımız ve açıklanamayan hiçbir şey hakkında ‘kötü’ ya da ‘aptalca’ demeyiz. diyenlere iyice bakın; karşınızda hebenneka’yı göreceksiniz. anlam verilemeyen şey zamanla akla yatkınlaşır. ve insan en çok doğruluğundan şüphe ettiği şeyleri delicesine savunur. yapmamız gereken her şeyi son raddesine kadar kavramak. bir binaya baktığınızda kafanızda şekilcilikten kaynaklanan bir görü oluşur. bu romantik düşünce tarzıdır. ama bu binanın en küçük yapısına kadar incelenmesi ve görselliğinden öte yapının sağlamlığı ve kullanılan malzemelerin hususiyatı göz önüne alınırsa buna ‘mantık’ denir. mantık şekilcilikten sıyrılıp töze inendir. töz karmaşık ve tasviri zordur. azade olmuş müdrike her koşulda doğru olana ulaşacaktır.
ve doğru bir boşluktur. ama bu genel idrakimizden farklı bir boşluk. boşluğu ‘karanlık’ ya da ‘göz alıcı aydınlık’ olarak tahayyül ederiz. aslında boşluk da tasvir edilemeyendir. boşuğa karşı bu idealist yaklaşım bize kaybettirir. boşluğu tasvir edememek de kaybettirir. burada diyalektik devreye girer. zıtların birliği ilkesi. insanlar öleceğini bile bile yaşarlar ve bir gün ölürler. din ‘okşayıcı’ bir teselliden öteye gidemez. her dini kuram yetersiz tafsilatlarla doludur. bu, yine de onların yanlış olduğu anlamına gelmez. zira insanlar olguları havsılasına sığdırabildiği kadarıyla sorgular. metafiziksel şeraitlerde algı kapasitesi objektiflikten çıkar. objektif olandan çıkan şey bilimin de dışına çıkmış olur. bu gibi fenomenler felsefe ile yorumlanmaktan öteye gidemez. ve felsefenin sınırı yoktur. felsefenin objektif doğruları yoktur. düşüncelerin hiçbiri yanlış değildir. çünkü bütün düşünceler aklın bokudur. ve akıl her zaman mantığa yatkın olandır. bir düşüncenin herkese çılgınca ve aptalca gelmesi onun böyle olduğu anlamına gelmez.
aptal düşünceler edinemeyecek kadar akıllıysan, şu an -durup- sana baktığım noktada aptalsındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder